Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

(ayakta durmak)

  • 1 ayakta durmak

    v. stand
    * * *
    stand

    Turkish-English dictionary > ayakta durmak

  • 2 ayakta durmak

    dawestîn

    Türk-Kürt Sözlük > ayakta durmak

  • 3 ayakta durmak

    (duruyor; duruyordu) ЩЫТЫН; (ЩЫТ(щ), щэты/ щот(ыр); щытыгъ/ щытт, щытащ; щытыщтыгъэ/ щыту щытащ; щытыгъагъ/ щытыгъащ)

    Турецко-адыгский словарь > ayakta durmak

  • 4 ayakta durmak


    щытын

    Малый турецко-адыгский словарь > ayakta durmak

  • 5 ayakta durmak

    to stand

    İngilizce Sözlük Türkçe > ayakta durmak

  • 6 dimdik ayakta durmak

    кре́пко стоя́ть на нога́х

    Türkçe-rusça sözlük > dimdik ayakta durmak

  • 7 dimdik ayakta durmak

    v. draw oneself up

    Turkish-English dictionary > dimdik ayakta durmak

  • 8 durmak

    1. уцун/ увыIэн, ЗЭГЪЭН
    1) (ayakta durur durumda olmak) ЩЫТЫН (ЩЫТ(щ)
    2) (bir şeyin altında durmak) чIэтын/ щIэтын (чIэт/ чIэт)
    3) (yaramazlık yapmak) ЗЭГЪЭН; (МЭЗАГЪЭ)
    2.
    1) (ayakta durmak) къызэтеуцон/ къызэтеувэн (къызэтеуцуагъ/ къызэтеуващ: ayakta durdu)
    2) (ayakta durmak) уцун/ увын (уцугъэ/ уващ: durdu/ayakta durdu; мэуцу/ мэув: duruyor/ayakta duruyor)
    3) (ayakta durmak/ yoluna girmek) зэтеуцон/ зэтеувэн; (зэтеуцуагъ/ зэтеуващ: ayakta durdu/yoluna gIrdi; зэтеуцо/ зэтоувэ: ayakta duruyor/yoluna giriyor)
    4) (duraklamak) уцун/ увыIэн; уцугъэ/ увыIащ: durdu/durakladı; мэуцу/ мэувыIэ: duruyor/gelirken duruyor
    5) (gelirken durmak) зэтеуцон/ зэтеувыIэн (зэтеуцуагъ/ зэтеувыIащ: gelirken durdu)
    3.
    1) (giderken duraklamak) къызэтеуцон/ къызэтеувыIэн; къызэтеуцуагъ/ къызэтеувыIащ: giderken durakladı
    2) (giderkendurmak) къэуцун/ къэувыIэн; къэуцугъ/ къэувыIащ: giderken durdu; къэуцу/ къоувыIэ: giderken durakladı

    Турецко-адыгский словарь > durmak

  • 9 выстаивать

    ayakta kalmak
    * * *
    несов.; сов. - вы́стоять

    выста́ивать часа́ми в очередя́х — saatlerce sıra / kuyruk beklemek

    2) тк. сов. (ayakta) durmak

    э́тот дом вы́стоит ещё мно́го лет — bu ev daha yıllarca duracak

    3) тк. сов. ( не сдаться) dayanmak

    Русско-турецкий словарь > выстаивать

  • 10 στέκομαι

    durmak, ayakta durmak

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > στέκομαι

  • 11 stand

    ayakta durmak, dikelmek; (ayaga) kalkmak; dikeltmek; durmak,

    English to Turkish dictionary > stand

  • 12 держаться

    tutunmak,
    tutmak; dayanmak; durmak; davranmak; ayakta durmak; bağlı kalmak
    * * *
    1) tutunmak; tutmak

    держа́ться за пери́ла — korkuluğa tutunmak

    держа́ться (руко́й) за се́рдце — eliyle kalbini tutmak

    на пла́стике кра́ска не де́ржится — plastik, boya tutmaz

    де́ржится? (о гвозде и т. п.)tuttu mu?

    мост де́ржится на быка́х — köprü ayaklar üstüne dayanır

    3) врз durmak

    держа́ться пря́мо — dik durmak

    уве́ренно держа́ться в седле́ — at üstünde güvenli durmak

    держа́ться (по)да́льше от кого-чего-л.uzak durmak

    4) ( вести себя) davranmak

    держа́ться про́сто — hali tavrı sade olmak

    он держа́лся уве́ренно — kendinden emin hali vardı

    дом ещё де́ржится — ev halâ ayakta duruyor

    держа́ться благодаря́ по́мощи извне́ — dışarıdan aldığı yardım sayesinde ayakta durmak

    держи́сь сто́йко! — sıkı dur!

    держа́ться пре́жнего мне́ния — eski fikrine bağlı kalmak

    ••

    весь дом держа́лся на нём — evin direği oydu

    он кре́пко держа́лся за свою́ зе́млю — toprağına dört elle sarılmıştı

    у него́ де́ньги (до́лго) не де́ржатся — para onda durmaz

    Русско-турецкий словарь > держаться

  • 13 stehen

    stehen <steht, stand, gestanden> ['ʃte:ən]
    I vi
    1) (aufrecht: Mensch) ayakta durmak; ( Gegenstand) durmak;
    ich kann nicht mehr \stehen ayakta duracak hâlim kalmadı;
    im S\stehen ayakta;
    unser Projekt steht und fällt mit dir ( fig) projemizin başarısı sana bağlı;
    der Plan steht jetzt! ( fam) şimdi plan tamamlandı [o hazır] !
    2) ( sein) olmak; ( sich befinden) bulunmak;
    an der Tür \stehen kapıda bulunmak;
    sie steht an der Spitze des Unternehmens o, işletmenin başındadır;
    etw steht jdm auf der Stirn geschrieben ( fig) bir şey birinin yüzünden hemen belli olmak;
    wir \stehen kurz vor einem Krieg bir savaşın eşiğinde bulunuyoruz;
    auf welcher Seite stehst du? kimden yanasın sen?;
    die Sache steht schlecht durum kötü;
    das Frühstück \stehen lassen [o stehenlassen] kahvaltısını olduğu gibi bırakmak;
    einen Stuhl \stehen lassen bir koltuğu boş bırakmak;
    offen \stehen ( Tür, Fenster) açık olmak; ( zugänglich sein) açık olmak;
    unter Alkohol/Drogen \stehen alkol/uyuşturucu altında olmak;
    die Sache steht mir bis hier ( fam) artık burama geldi
    3) ( geschrieben sein) yazılı olmak (auf/in -de); ( in einer Liste) (adı) olmak (auf/in -de);
    hier steht geschrieben, dass... burada... olduğu yazılı;
    das Wort steht im Imperfekt kelime, belirsiz geçmişte yazılmıştır
    4) (still\stehen) durmak; ( Verkehr) durmak;
    die Uhr steht saat durdu;
    zum S\stehen bringen/kommen durdurmak/durmak;
    etw zum S\stehen bringen bir şeyi durdurmak
    5) ( anzeigen)
    das Thermometer steht auf 30 Grad termometre 30 derecede;
    die Ampel steht auf Rot lamba kırmızıdır;
    es steht 3:1 durum 3:1
    6) ( kleiden) yakışmak;
    der Bart steht dir gut/schlecht sakal sana yakışıyor/yakışmıyor
    7) jur;
    auf etw steht Gefängnis bir şeyin sonu [o cezası] hapis olmak;
    auf seine Ergreifung steht eine Belohnung yakalanması için ödül var
    wie stehst du zu dem Plan? bu plana ne diyorsun?;
    ich stehe fest zu dir ben kesinlikle senden yanayım;
    zu seinem Versprechen \stehen sözünde durmak;
    zu seinen Fehlern \stehen kusurlarını kabul etmek;
    hinter jdm \stehen birine arka olmak
    9) ( fam)
    auf jdn/etw \stehen bir kimseyi/şeyi tutmak;
    wie geht's, wie steht's? ne var ne yok?
    II vt
    Wache \stehen nöbet tutmak;
    Modell \stehen modellik yapmak
    III vr
    sich gut/schlecht mit jdm \stehen ( fam) biriyle iyi/kötü geçinmek, biriyle arası iyi/kötü olmak;
    jd steht sich besser/schlechter, wenn... ( fam) eğer... ise, birine yakışır/yakışmaz
    IV vi unpers;
    es steht schlimm um sie durumu kötü;
    es steht zu befürchten, dass er es nicht schafft korkarım, o bunu başaramayacak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > stehen

  • 14 стоять

    1) врз durmak; dikilmek

    стоя́ть на нога́х — ayakta durmak

    стоя́ть на рука́х — eller üstünde durmak, amuda kalkmış olmak

    шкаф стои́т на ме́сте — dolap yerinde duruyor

    ча́йник стои́т на столе́ — çaydanlık masadadır / masada duruyor

    ребёнок уже́ стои́т / научи́лся стоя́ть — bebek basıyor / tay duruyor artık

    часть пассажи́ров стоя́ла — yolcuların bir kısmı ayakta idi

    ну что ты стои́шь передо мно́й?! — ne dikilip duruyorsun karşımda?!

    стоя́ть на посту́ / на часа́х — nöbet beklemek

    у них там стои́т часово́й — oraya bir nöbetçi dikmişlerdi

    он стоя́л к нам спино́й — sırtı bize dönüktü

    су́дно стоя́ло на я́коре — gemi demirli bulunuyordu / demirlemişti

    суда́, стоя́щие у прича́ла — rıhtıma yanaşık gemiler

    кора́бль стои́т в порту́ — gemi limanda yatıyor

    стоя́ть на чьем-л. пути́ — перен. birinin yolu üstüne dikilmiş olmak

    он всё ещё стоя́л у двере́й — halâ kapı önünde dikiliyordu

    часы́ стоя́ли — saat durmuştu

    стро́йка стои́т — yapı tatil edilmiş durumdadır

    дела́ стоя́т — işler yerinde sayıyor

    те́хника не стои́т на ме́сте — teknik yerinde saymaz

    3) врз (находиться, существовать) olmak, bulunmak; durmak

    перед до́мом стои́т то́поль — evin önünde bir servi var

    го́род стои́т на Во́лге — şehir Volga üzerindedir

    до тех пор, пока́ стои́т э́тот го́род... — bu şehir durdukça...

    храм стои́т с деся́того ве́ка — tapınak onuncu yüzyıldan beri ayaktadır

    4) (быть, иметь место) olmak; geçmek

    стоя́л тума́н — sis vardı

    стоя́ло ле́то — mevsim yazdı

    ле́то стоя́ло сухо́е — yaz kurak geçiyordu

    стоя́ла хоро́шая пого́да — havalar iyi geçiyordu

    стоя́л по́лдень — vakit öğle idi

    со́лнце стоя́ло у нас над голово́й — güneş tepemize dikildi

    в до́ме стоя́ла тишина́ — ev sessizlik içindeydi

    по вечера́м там стои́т шум, гвалт — akşamları orada bağırma çağırmadır gider

    5) перен. karşı karşıya / yüz yüze olmak; karşısında olmak

    стоя́ть перед диле́ммой — ikilem karşısında olmak

    перед на́ми стои́т тру́дная зада́ча — zorlu bir görevle karşı karşıyayız

    стоя́щие перед на́ми тру́дности — yüz yüze olduğumuz güçlükler

    стоя́щие перед на́ми зада́чи — önümüzdeki görevler, yüz yüze olduğumuz görevler

    6) перен. ( защищать) korumak, savunmak; bir şeyden yana olmak

    стоя́ть за де́ло ми́ра — barış davası için savaşım vermek

    ••

    стоя́ть во главе́ — başında olmak, başını çekmek

    стоя́ть у вла́сти — iktidar başında olmak / bulunmak

    кто стои́т за э́тим преступле́нием? — bu cinayetin ardında / arkasında kimler var?

    стоя́ть на своём — ayak diremek

    он до сих пор стои́т у меня́ перед глаза́ми — halâ gözümün önünden gitmiyor

    стоя́ть у поро́га — eşikte beklemek

    на докуме́нте стои́т и твоя́ по́дпись — belgede senin de imzan var

    на пове́стке стоя́т два вопро́са — gündemde iki sorun var

    у неё в глаза́х стоя́ли слезы — gözleri dolu dolu idi

    Русско-турецкий словарь > стоять

  • 15 stand

    n. duruş, durum, hal, yer, dayanma, direnme, katlanma, durak, işyeri, tezgâh, kürsü, tribün, sehpa, ayaklık, ayak, ayaklı askılık, ormanda yetişen ağaç, ekim alanı
    ————————
    v. dikilmek, ayakta durmak, ayağa kalkmak, kalmak, durmak, bulunmak, dayanmak, katlanmak, direnmek, göğüs germek, karşı koymak, devam etmek, sineye çekmek, üstlenmek, desteklemek, ısmarlamak, ihtiyaç duymak, kanıtlamak, çekilmek
    * * *
    1. dur (v.) 2. tutum (n.)
    * * *
    [stænd] 1. past tense, past participle - stood; verb
    1) (to be in an upright position, not sitting or lying: His leg was so painful that he could hardly stand; After the storm, few trees were left standing.) ayakta durmak
    2) ((often with up) to rise to the feet: He pushed back his chair and stood up; Some people like to stand (up) when the National Anthem is played.) (ayağa) kalkmak
    3) (to remain motionless: The train stood for an hour outside Newcastle.) hareketsiz durmak
    4) (to remain unchanged: This law still stands.) geçerli/yürürlükte olmak
    5) (to be in or have a particular place: There is now a factory where our house once stood.) (belli bir yerde) olmak/bulunmak
    6) (to be in a particular state, condition or situation: As matters stand, we can do nothing to help; How do you stand financially?) (belli bir durumda) olmak
    7) (to accept or offer oneself for a particular position etc: He is standing as Parliamentary candidate for our district.) aday olmak
    8) (to put in a particular position, especially upright: He picked up the fallen chair and stood it beside the table.) dikmek, koymak
    9) (to undergo or endure: He will stand (his) trial for murder; I can't stand her rudeness any longer.) tahammül etmek, uğramak, çekmek
    10) (to pay for (a meal etc) for (a person): Let me stand you a drink!) ısmarlamak, ikram etmek
    2. noun
    1) (a position or place in which to stand ready to fight etc, or an act of fighting etc: The guard took up his stand at the gate; I shall make a stand for what I believe is right.) duruş
    2) (an object, especially a piece of furniture, for holding or supporting something: a coat-stand; The sculpture had been removed from its stand for cleaning.)... sehpası, ayak, taban, kaide
    3) (a stall where goods are displayed for sale or advertisement.) stand, tezgâh
    4) (a large structure beside a football pitch, race course etc with rows of seats for spectators: The stand was crowded.) tribün
    5) ((American) a witness box in a law court.) tanık yeri
    - standing 3. noun
    1) (time of lasting: an agreement of long standing.) süre,...-lik
    2) (rank or reputation: a diplomat of high standing.) rütbe, saygınlık
    4. adjective
    ((of an airline passenger or ticket) costing or paying less than the usual fare, as the passenger does not book a seat for a particular flight, but waits for the first available seat.) yedekteki yolcu
    5. adverb
    (travelling in this way: It costs a lot less to travel stand-by.) yedek
    - standing-room
    - make someone's hair stand on end
    - stand aside
    - stand back
    - stand by
    - stand down
    - stand fast/firm
    - stand for
    - stand in
    - stand on one's own two feet
    - stand on one's own feet
    - stand out
    - stand over
    - stand up for
    - stand up to

    English-Turkish dictionary > stand

  • 16 простаивать

    несов.; сов. - простоя́ть
    1) врз (ayakta) durmak, kalmak

    простоя́ть час в о́череди — bir saat kuyrukta beklemek

    простоя́ть час в авто́бусе — otobüste bir saat ayakta kalmak

    самоле́т простоя́л в аэропорту́ пять часо́в — uçak hava limanında beş saat durdu / kaldı

    Русско-турецкий словарь > простаивать

  • 17 сохраняться

    несов.; сов. - сохрани́ться
    1) (ayakta) durmak, (ayakta) kalmak; varlığını korumak / sürdürmek

    э́то пра́во за ним сохрани́тся — bu hakkı saklı kalır

    экономи́ческие пробле́мы бу́дут сохраня́ться — ekonomik sorunlar varlığını koruyacak

    сохрани́лись лишь сте́ны кре́пости — kalenin ancak surları ayakta duruyor

    еди́нственное сохрани́вшееся зда́ние — ayakta kalan tek yapı

    обы́чай сохрани́лся до́ сих пор — adet bugüne geldi

    2) разг. ( выглядеть моложе своих лет) yaşını göstermemek

    он хорошо́ сохрани́лся — her dem tazedir

    Русско-турецкий словарь > сохраняться

  • 18 удерживаться

    tutunmak; ayakta kalmak; kendini tutmak
    * * *
    несов.; сов. - удержа́ться

    он не удержа́лся на нога́х — ayakları üstünde tutunamadı

    2) tutunmak; ayakta kalmak; ayakta durmak

    удержа́ться у вла́сти — iktidarda tutunmak

    уси́лия прави́тельства напра́влены на то, что́бы удержа́ться (у вла́сти) — hükumet ayakta kalmak için çabalar harcamaktadır

    он и на э́той рабо́те не удержа́лся — bu işte de tutunamadı / dikiş tutturamadı

    3) kendini tutmak, kendini......dan alıkoymak

    он не удержа́лся от сме́ха — kendini gülmekten alıkoyamadı

    я с трудо́м удержа́лся от сме́ха — gülmemek için kendimi zor tuttum

    мы не мо́жем удержа́ться от мы́сли, что... —...düşünmekten kendimizi alamıyoruz

    я не мог удержа́ться, что́бы не посмотре́ть — bakmaktan kendimi alamadım

    Русско-турецкий словарь > удерживаться

  • 19 ayak

    ayak <- ğı> Fuß m; Tier Pfote f, Huf m; Gestell n, Ständer m; Pfeiler m einer Brücke; Bein n; Maß Fuß (30,5cm); Tempo n, Gangart f; Flussarm m, Zustrom m; Abfluss m (eines Sees); Reim m; Abschnitt m (eines Rennens);
    ayak altında kalmak zertrampelt werden;
    ayak atmak ausschreiten; betreten (-e A);
    ayak ayak üstüne atmak die Beine übereinander schlagen;
    ayak bağı fig Klotz m am Bein;
    ayak basmak allg betreten (-e A); bei seiner Meinung bleiben;
    ayak değiştirmek den Tritt wechseln;
    ayak diremek hartnäckig sein;
    ayak işi Besorgungen f (eines Laufburschen usw);
    ayak tedavisi ambulante Behandlung;
    ayak uydurmak Tritt fassen; sich anpassen (-e D);
    ayağa düşmek herunterkommen;
    -i ayağa kaldırmak jemanden auf die Beine bringen; fig aufrütteln; aufwiegeln;
    ayağa kalkmak aufstehen; Kranker wieder auf die Beine kommen; meutern; (-e) vor jemandem aufstehen;
    -in -e ayağı alışmak einen Ort usw regelmäßig aufsuchen;
    ayağı bağlı gebunden, verheiratet;
    (kendi) ayağıyla gelmek aus eigenem Antrieb kommen;
    ayağına dolaşmak fig auf jemanden zurückfallen; am Vorankommen hindern;
    -in ayağına düşmek jemandem zu Füßen fallen;
    -in ayağına ip takmak jemanden in Misskredit bringen;
    -in ayağına kadar gelmek sich zu jemandem bequemen;
    -in ayağına gelmek fig jemandem in den Schoß fallen;
    -in ayağını çelmek jemandem ein Bein stellen (a fig);
    -den ayağını kesmek keinen Fuß mehr setzen (in A); jemanden abwimmeln;
    ayağını çabuk tutmak schnell machen;
    ayakta auf den Beinen; im Stehen; MED ambulant;
    ayakta durmak (auf den Beinen) stehen;
    ayakta kalmak keinen Sitzplatz bekommen;
    ayakta tedavi MED ambulante Behandlung;
    ayağı uğurlu Glücksbringer m (Person)

    Türkçe-Almanca sözlük > ayak

  • 20 stehen

    stehen ['ʃteːən] <stand, gestanden, h> v/i durmak; (sich befinden, sein) bulunmak, olmak; (aufrecht stehen) dik durmak; (auf den Füßen stehen) ayakta durmak;
    stehen bleiben durmak, durup kalmak; (stagnieren) duraklamak;
    stehen lassen bırakmak; Essen dokunmamak; Schirm unutmak;
    das kann man so nicht stehen lassen bu böylece kabul edilemez;
    jemanden stehen lassen b-ni bırakıp gitmek;
    alles stehen und liegen lassen her şeyi bırakıp gitmek;
    sich (D) einen Bart stehen lassen sakal bırakmak;
    es steht ihr ona yakışıyor;
    wie (viel) steht es? durum kaç kaç?;
    hier steht, dass burada şöyle yazılı;
    wo steht das? kim demiş onu?;
    wie steht es mit …? -e ne dersin(iz)?, … (yap)alım mı?;
    das Programm steht program kesinleşti;
    fam stehen auf (A) -in meraklısı/hayranı olmak;
    gut (schlecht) mit jemandem stehen -in b-le arası iyi (kötü) olmak;
    unter Alkohol (Drogen) stehen alkol (uyuşturucu) etkisinde olmak;
    zu jemandem stehen b-ne bağlı olmak, b-ni desteklemek;
    zu seinem Versprechen stehen verdiği söze sadık olmak;
    wie stehst du dazu? bu konuda tavrın ne?

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > stehen

См. также в других словарях:

  • dimdik ayakta durmak — yıkılmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • durmak — nsz, ur 1) Hareketsiz durumda olmak Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) İşlemez olmak, çalışmamak Bileğimdeki saat durmuş. A. Gündüz 3) Bir yerde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el pençe divan (durmak) — saygı gösterilen kimse karşısında el kavuşturup ayakta durmak Doğruldu, el pençe divan durdu, başını önüne eğdi. P. Safa Dayımı el pençe divan karşılar, ne yiyip ne içeceğini sormazdı, çünkü bilirdi. A. Boysan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • selam (veya selama) durmak — bir büyüğe, bir üste veya saygı duyulan bir şeye ayakta selam vermek Yollarda sarı ve zayıf halk selama duruyor. F. R. Atay Ama birader, rahat mı edeceğiz bu bahçede, gelene geçene selam mı duracağız? Y. Z. Ortaç …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • KIYAM — Ayakta durmak. Ayağa kalkmak. * Ayaklanmak. İsyan. * Ölümden sonra tekrar dirilmek. * Bir işe başlamak, devam etmek. * Satılan bir mal hakkında müşteri ile anlaşıp kararlaşma. * Canlanmak. * Kıyâmet günü (mânâsına da gelir). * Namazın iftitah… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • başına dikilmek — 1) (birinin) birinin yanından uzaklaşmamak, onu denetim altında bulundurmak 2) (birinin) bir işi yaptırmak için yanında ayakta durmak 3) (birinin) bir şeyin yanında ve ayakta beklemek Gidip iskelenin başına dikiliyor gelen yolcuyu buyur etmek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dimdik — sf., ği 1) Çok dik 2) Sağlıklı, zinde Müsteşar dimdik, sert adımlar atıyor. P. Safa 3) Sıkıntıları karşılayacak durumda olan, baş eğmeyen, metin 4) zf. Çok dik bir biçimde 5) zf. Sağa sola sapmadan, dosdoğru Çevik adımlarla dimdik yürüyen, uzun… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dinelmek — nsz, hlk. 1) Ayakta durmak 2) Ayağa kalkmak, dik durmak 3) e, mec. Karşı koymak, kafa tutmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • turmak — toplanmak I, 139bkz: türümek durmak; çıkmak yükselmek; ayakta durmak kalkmak kalk ımak; zayıflamak I 20 73139 149, 214, 236, 334, 335, 361,455, 494; I I, 6, 7, 31 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • dikelmek — nsz 1) Dik duruma gelmek, dikleşmek 2) Ayakta durmak 3) e, mec. Sert konuşmak, karşı gelmek, birine kafa tutmak, dinelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dikilmek — 1. nsz 1) Dikme (I) işi yapılmak Buraya anıt dikilecek. Bahçeye ağaçlar dikildi. 2) Dik duruma gelmek 3) Ayakta durmak Hissem neyse ben de isterim diye karşıma dikilmez mi? H. Taner 4) Göz belli bir noktaya uzun süre bakmak Gözlerime dikilen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»